Dünyadan

Dünyanın En İnce Gökdeleni Tamamlandı

ABD'nin gökdelenleri ile meşhur New York kentinde, "dünyanın en ince gökdeleni" olarak bilinen Steinway Tower'ın yapımı tamamlandı.

Tepesinde 91 metreden uzun dekoratif çelik tacı dahil 435 metre yüksekliğiyle Steinway Tower, New York şehrindeki One World Trade Center ve Central Park Tower'dan sonra batı yarım kürede 3. en yüksek gökdelen konumunda bulunuyor.

Binayı tasarlayan mimarlık şirketi SHoP, Steinway Tower'ın 24'e 1 yükseklik ve genişlik oranıyla "dünyanın en ince gökdeleni" unvanına sahip olduğuna dikkat çekiyor.

Manhattan'ın en değerli orta kesiminde, Central Park'ın yanında "milyarderler sırası" şeklinde nitelendirilen bölgede bulunan Steinway Tower'da dairelerin fiyatları 7,75 ila 66 milyon dolar arasında değişiyor.

Kamuya açık kaynaklarda, 111 West 57. Sokak'ta inşa edilen JDS Geliştirme Grubu'na ait binanın yaklaşık 2 milyar dolara mal olduğu kaydediliyor.

Binanın tasarım, mühendislik ve inşaatta "çağdaş yaratıcılık" ile New York şehrinin savaş öncesi Altın Çağ mimarı tasarımını en iyi şekilde bir araya getirdiği yorumları yapılıyor.

Gökdelenin cephesi, farklı ışıklarda ve farklı açılardan bakıldığında renk ve doku değiştiriyormuş gibi görünen bir malzeme olan pişmiş toprak blokları içeriyor.

İnşaatına 2013'te başlanan 84 katlı gökdelenin ilk sahiplerinin ise yılbaşında yeni dairelerine taşınmaya başlayacağı konuşuluyor.

"Manhattan'daki bu tür lüks binaların yarısı boş"

New York'un siluetine katılan Steinway Tower, göz kamaştırıcı görüntüsü kadar Manhattan'da son yıllarda artan benzeri gökdelenlerle ilgili tartışmalara da kapı araladı.

Yaklaşık 13 yıldır New York'ta mimar olarak çalışan Fatih Ergün, Steinway Tower başta olmak üzere New York'taki gökdelenlerle ilgili AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

Marin Architects'te tasarım direktörü olarak çalışan Türk mimar Ergün, Steinway Tower'ı tasarım olarak çok beğendiğini belirterek, "Ancak şehir planlaması ölçeğinden bu binaya baktığımız zaman başka bir hikaye ortaya çıkıyor." dedi.

Son yıllarda yükselen benzeri binaların New York şehrinin imar kodlarındaki boşluklardan faydalandığına dikkati çeken Ergün, bu tür binaların estetik olarak New York siluetinde kakofonik görüntüler oluşturduğuna inandığını söyledi.

Ergun, şöyle devam etti:

"Özellikle 'milyarderler sırası' denilen orta Manhattan'daki bu tür lüks binaların yarısı boş. Bunlar aslında konut ihtiyacına binaen ortaya çıkan yapılar değil. Son yıllarda zenginlerin paralarını park etmek için, yani likidite etmek için kullandığı bir yöntem. Zenginler paralarını bu binalarda yatırım olarak saklıyor. Mesela, 'kalem bina' denilen bu uzun ve lüks yapıların ilki olan 432 Park Avenue binasının en üst katı 169 milyon dolara satıldı ve daha sahibinin, bırakın aldığı daireyi, binanın bile içine girmediği belirtiliyor."

New York Belediyesinin 1970'lerde insanları şehirde tutmak için uygulanan program kapsamında teşvik için konut yapılarına belli ölçüde emlak vergisi muafiyeti getirdiğine dikkati çeken Ergün, bugünkü lüks binaların ayrıca bu imkanlardan da yararlandığına işaret etti.

"Zamanla şehrin siluetinin değişmesi kaçınılmaz"

New York'ta arazi sorununun bulunması ve daha karlı olması nedeniyle inşaat sektörünün yüksek lüks binalara yöneldiğini belirten Ergün, bu tür binaların ortaya çıkışında artık daha gelişmiş inşaat teknolojilerinin kullanılmasının yanı sıra "hava hakkı" denilen imar kodundaki imkandan da yararlanılmasının büyük etkisi olduğunun altını çizdi.

Ergün, "Bu binaların böyle yukarı çıkabiliyor olmasının en önemli nedeni de ayrıca 'hava hakkı' olarak bilinen 'devredilebilir geliştirme hakları'nın, komşu binaların inşa edilmemiş kat hakkının devri ile oluyor. Arsanız küçük olsa bile, civardaki binaların imarda izni bulunan kullanılmamış kat hakkını satın alabiliyorsunuz. Bunlar birleştirilerek böyle yüksek binalara yapılabiliyor.” dedi.

Şehirdeki her bölgede kat izni hakkının farklı olduğunu dile getiren Ergun, şöyle devam etti:

"Bugün gördüğümüz yeni gökdelenlerin çoğu 10 yıl önce yoktu. Şimdi hepsi New York'un siluetini değiştirdi. Bu kötü bir şey mi? Tabii ki hayır, zamanla şehrin siluetinin değişmesi kaçınılmaz, bunu önleyemezsiniz. Ancak böyle devam ederse, zamanla hava hakkını satan binalar alçak yapı olarak kalırken aynı binanın dibinde yükselecek ve ciddi bir orantısızlık ortaya çıkacak."

Ergün, bu tür yüksek lüks binaların alıcılara muhteşem görsel manzara sunması kadar, öte yandan rüzgarlı havalarda sürekli sallanması, bundan kaynaklı sık sık yaşanan asansör ve sıhhi tesisat sorunları nedeniyle kullanımının da çok pratik olmadığına, hatta bu sebeplerden dolayı daire sahipleri ile müteahhitler arasında açılan davaların basına yansıdığına işaret etti.