Kalebodur’un, mimarlık sektörünün gelişimine katkıda bulunmak amacıyla hayata geçirdiği “Kalebodur'la Mimarlar Konuşuyor” söyleşi programı, yine mimarlık sektöründen önemli bir ismi misafir etti. Prof. Dr. Celal Abdi Güzer'in sunduğu, sektörün başarılı isimleri ile mimar adaylarını buluşturan programının yeni konuğu Baraka ile nitelikli projelere imza atan Mimar Abdurrahman Çekim oldu.
Baraka Mimarlık ile kısa sürede de olsa özellikli işlerle çok hızlı bir gelişim gösterdikleri yorumunu onaylayan Çekim, Güzer’e şöyle cevap verdi: “Yüksek tempolu bir arka plan olunca (havalimanı, ofisler, konutlar, çeşitli projeler) sanırım bir yetişmişlik sağladı. İlk ofis açtığımızda yarışma ofisi olacağımızı düşünmüştük. Kuzguncuk’ta küçük bir ofistik. Ofisi açarken İsviçre’deki bir arkadaşımdan bize iş geldi. Birkaç ayın ardından çok yoğun talepler almaya başladık. Gerçekten bu talep de hala yükselerek devam ediyor, bunun sebebini bilmiyorum, sanırım çok çalışkan bir ofis olduğumuz için. Çok fazla olasılık üzerinde çok fazla önermeyle çalışıyoruz. Sanırım bu da işveren üzerinde, kulaktan kulağa bir iletişim oluşturdu.”
“Zihnin mekanizmasını ters yüz etmeye çalışıyoruz”
Nitelik çalışmanın da tanımını yapan Çekim, “İsviçreliler saat başı ve saat ücreti olarak çalışıyor. Biz ise daha çok gün olarak çalışıyoruz. Demek ki daha damıtılmış rafine bir çalışma olursa daha iyi sonuçlar elde edilebilir. Daha önceki çalıştığım ofislere göre kısmen tepkisel ve daha deneysel bir durum da olabilir. Sabahtan akşama kadar oysa zamanınızı verimli kullanırsanız zaman yetiyor. Bu yüzden karar verme mekanizmasını hızlandırmanın bir yöntemi olarak bazen 3 haftalık işi 2 haftaya indirmeye, 3 günlük işi 2 güne indirmeye başladık. Epeyce gevşemiş bir durumdan daha kompakt ve hızlı pozisyon alan bir çalışma durumu bize iyi geldi” dedi.
Baraka’nın çalışma prensiplerinden de bahseden Mimar Abdurrahman Çekim, ofiste herkesin her işe istediği oranda istediği kadar katıldığından bahsetti. Çekim sözlerine şöyle devam etti: “Bizden önceki kuşakların bir öğretisi vardı: Önce sorular sorulur, sonra tek soruya inilir. Ya da mimarlıkta, ‘bir sorun ve bunun tek bir cevabı vardır’ gibi bir öğreti bu. Biz bunu da ters yüz ettik. Hiçbir şeye angaje olmadan, sorular sorup, deneyler yapıp, maketler yapıp, ama bunları da yaparken sadece mantığın verdiği güzergahları değil; sezginin, rastlantısallıkların verdiği güzergahları da kullanmaya çalışıyoruz. Çünkü mantık aslında bildiği konumda ve kendi yakınındaki düşünce paketleriyle sizi yönlendiriyor. Ama rastlantının çok başka bir hikâyesi var, yepyeni durumlar ortaya çıkabiliyor ve potansiyelleri daha kolay yakalayabiliyorsunuz. Dolayısıyla bizim son 3-4 yıldır tamamen rastlantısallık ve deneysel çalışmayla ama arkasında tabii ki fikirsel çerçevelerle konstrüksiyonunu oluşturduğumuz bir yapı var. Bir anlama, arama, biriktirme ve köpürtme dediğimiz, havada oluşan baloncukları biriktirip sonra onları topluyoruz. Sonra hemen ezberimizde olan durumlardan kurtulmaya başlıyoruz. Biraz daha zihnin mekanizmasını ters yüz etmeye çalışıyoruz, bu da ofiste önemli bir çalışma prensibi aslında.”
Çalıştıkları işverenlerle olan ilişkilerine de değinen Çekim, “Bazı arkadaşlarımız bize sık sık çok iyi işverenlerle çalıştığımızı söylüyorlar, evet çok iyi işverenlerle çalışıyoruz ama o işveren başka yapılar da yaptı. Biz onları tasarımın en başından itibaren sürecin içine almaya çalışıyoruz. Eskiden 45-60 günlük periyotlarla proje sunumu yapılırdı, biz ona çok alışıktık. Hiçbir şey göstermeden bir anda projeyi gösteriyorsunuz ve "budur geldiğimiz" nokta diyorsunuz. Şimdi biz işverenleri en başında işin içine dahil etmeye başlayınca bir süre sonra çok ilginç bir şey oluyor, onlar sahiplenmeye başlıyorlar, geri adım attıramıyoruz” diye konuştu.