Milliyet'ten Prof. Dr. Erol Ulusoy'un Yazısı...
Kiracı ve ev sahibi ilişkisi hakkında çok şey duyarız. Hepsinde hukuken bir taraf haklıdır. Ama hakkaniyet ve adalet duygumuz bazen hukuken haklı olanı “haksız” algılar.
Son iki yıldır kira piyasasındaki gelişmeler, hukuken haklı olan ile adalet ve hakkaniyet duygumuza göre haklı olan kiracı ve ev sahibi konumlarında şiddetli değişiklik yaptı. Öyle olaylar duyar olduk ki, ev sahibi kirayı 5 kat artırarak aylık 10.000 liraya çıkarmak istiyor.
Gel gör ki, kiracının geliri 5 kat artmamış ki! Nasıl ödesin! Ev sahibi de haklı, o da bütçesini tek geliri olan kira gelirine göre ayarlamış.
Her ne kadar yasal kira artışı konutlar için yüzde 25 ile sınırlı olsa da -ki bu sınırlamanın 1 Temmuz 2023’ten itibaren yeniden uzatılacağını Adalet Bakanı Yılmaz Tunç duyurdu- ev sahipleri piyasa koşullarına göre kira artış talebinde bulunuyorlar.
Asgari ücret yüzde 34 artırılırken, yasal kira artışının yüzde 25 ile sınırlı olmasının isabetli olup olmadığını başka bir yazımda ele alacağım.
Hep ev sahiplerinin ne kadar yüksek kira artışı istediklerine dair olumsuz haberler ilgi çekiyor. Şimdi bahsedeceğim olay, konunun tek taraflı olmadığını ortaya koyuyor.
Burcu Hanım yıllardır kirada oturur. Eşi de kendisi de üst düzey şirket yöneticisi olarak Türkiye ortalamasının üzerinde maaş alır.
Bir fırsat çıkar; vatandaşlık için ev almış yabancı uyruklu birisi evini satmak istemektedir. Evi 500 bin dolara almış, ailece Türk vatandaşı olmuşlardır. Şimdi 800 bin dolara evi satıp, asıl kendi ülkesinde sermaye olarak kullanıp işlerini büyütmeyi planlamaktadır.
Burcu Hanım aldığı kredi ile toplam 18 milyon lira öder. Artık kendi evinde oturacaktır.
Bakın sonra neler olur...
Fakat bir sorun vardır... Aslında evi alırken bilir; evde kiracı vardır. Ancak ihtiyaç sebebiyle kiracının evden tahliye edilebileceği hususunda hukuki danışmanlık almıştır.
Kiracı direnir. Aylık 10 bin lira kira ödediği evin rayicinin 30 bin lira olduğunu bilir.
Kiracı da hukuki danışmanlık almıştır ve Burcu Hanım’a ihtiyaç sebebiyle tahliye davasının en az 4-5 sene süreceğini, tahliye davalarında bile mahkemelerin 6 ayda bir duruşma günü verdiğini, dolayısıyla Burcu Hanım’ın evinde 10.000 + 2.500 lira kira artışı ile oturmaya devam edeceğini söyler.
Burcu Hanım’ın psikolojisi bozulur. Bir akşam kiracı arar... Evi hemen tahliye edebileceğini söyler ama 1 milyon TL “hava parası” ister. Bu teklif, Burcu Hanım’ın psikolojisini daha da bozar.
Öyle ya, kiracılıktan kurtulup kendi evinizde ihtiyaç sebebiyle oturmak istiyorsunuz, ama içindeki kiracı tahliye davalarında yavaş yargının verdiği mağduriyetten çıkar sağlamaya çalışan bir kiracı ile muhatap oluyorsunuz.
Peki kiracının bu “hava parası”nı isteme hakkı var mı? Yok elbette! Kiracı zaten ihtiyaç sebebiyle bu evi tahliye etmek zorunda. Bir kimsenin, zorunda olduğu bir sonucun meydana gelmesi yargının yavaş çalışması nedeniyle uzun yıllar alacak olmasından yararlanıp çıkar sağlaması, hukuk dilinde hakkın kötüye kullanımı demektir.