Sözcü Gazetesi'nden Yusf Demir'in haberine göre, son verilere göre İstanbul'da bir daire fiyatının ortalama 1 milyon lirayı aştığı açıklandı. Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın duyurduğu zamla asgari ücret 5 bin 500 lira oldu.

Kaba bir hesapla bir çalışanın 18 yıldan fazla maaşına hiç dokunmadan tasarruf etmesi gerekiyor. Diyelim ki yarı fiyatına bir daire buldu, en az 10 yıl yemeden içmeden borç ödemesi şart.

Türkiye'de çalışanların yarısının asgari ücretli, önemli bir kısmının da asgari ücrete yakın para kazandığı gözden kaçmasın. Türkiye'de insanların aşağı yukarı yarısı da kiracı…

Peki bu insanlar ev sahibi olamayacak mı?

Aslında bu mümkün, hem de müstakil evlerle bunu başarmak mümkün. İnsanoğlu binlerce yıl kendi evini taştan, ahşaptan, kerpiçten, tuğladan kendisi yapmış.

Doğrulanmış İlan Tazminat Hakkı'nda Delil Olacak Doğrulanmış İlan Tazminat Hakkı'nda Delil Olacak

Hem de genel algının aksine, sadece 50 yıllık ömrü olan betonarmeden kat kat daha sağlam ve uzun ömürlü evler inşa etmiş. Binlerce yıllık taş binalar, yüzlerce yıllık ahşap, kerpiç evler hâlâ dimdik ayakta.

Hatta daha çarpıcı olan bu evlerin betonarmeden çok daha ucuza malolması. O zaman Türkiye'de insanlar müstakil evlerde neden oturamıyor.

Bu konuda 40 yıla yakın süredir kafa yoran Mimar Semih Akşeker'in kapısını çaldık.

Bu yazıda hem Akşeker'in Sözcü Gazetesi'nin sorularına verdiği cevapları bulacaksınız, hem de kitaplarındaki çarpıcı detayları okuyacaksınız.

Sonuçta bu yazıyı bitirdikten sonra, hem betonarme bir apartmanda yaşamanın ağır bedellerinin farkına varacaksınız, hem de müstakil bir ev inşa etmenin düşündüğünüzden daha kolay olabileceğini göreceksiniz. En azından hayal etmeye başlayacaksınız.

İşte Semih Akşeker'in anlattıkları:

“Mutlu Ev” isimli kitabınızda müstakil evler hakkında ilgi çekici bilgiler var. Müstakil ev konusunda niçin bu kadar duruyorsunuz?

Bu konuya tesadüfen ya da durduk yerde girmiş değilim. Geçmişte farklı kurumlar muhtemelen farklı gerekçelerle halka “-müstakil evde mi yoksa apartmanda mı oturmak isterseniz?” şeklinde sorular yöneltiyorlardı.

Mesleğim icabı bu anketleri yakından takip ediyordum ve halkın bahçeli müstakil evlere yönelik bir arzusu ve yönelimi olduğunu görüyordum. Ayrıca konu hakkında yazılmış ama yayınlanmamış master ve doktora tezlerini de okuyordum.

Ev konusuna böylece girmiş oldum. Bir röportajda her şeyi aktarmam mümkün değil elbette. Ancak aradan geçen bunca yıla rağmen halkın müstakil evlere yönelik ilgisinin hâlâ devam ettiğini görüyorum. 28 yıl arayla yapılan şu iki anket bunu gösteriyor.

“HERKESE MÜSTAKİL EV YAPACAK KADAR ARAZİMİZ VAR” 

Bu konu her açıldığında bu kadar insana yetecek arsa bulunamayacağı iddiası ortaya atılıyor. Her aileye müstakil ev arsası vermek mümkün müdür?

Öncelikle şunu açıklığa kavuşturayım. Ben her aile müstakil evde otursun demiyorum. İsteyen apartmanda isteyen müstakil evde oturabilir. Ben sadece “müstakil ev yaparsak arsa yetmez, altyapı maliyeti yüksek olur” gibi itiraz ve endişelerin yersiz olduğunu ortaya koymak istedim ve bunu hesaplarla ortaya koydum.

Bir kez daha tekrar edelim, her aileye müstakil ev yetecek kadar arazimiz var. Ancak arsa meselesinde rasyonel hareket etmek mecburiyetindeyiz. Arsa konusu bir hesap kitap işidir. Şimdi bir ev için (bir çok belediyede yürürlükteki imar yönetmeliklerinde olduğu gibi) her aileye 1 dönüm (1000 metrekare) ya da buna yakın büyüklerde arsa planlarsak işte o zaman gerçekten arsa yetmeyebilir. Bu işin oluru nedir ya da ideal arsa büyüklüğü ne olmalıdır diye sorulursa eski tecrübelere bakmayı öneririm.

Bir örnek olması için size rahmetli dedemin Bursa'daki evinin resmini göstereyim. Ölçüleri bizzat kendim almıştım. Bakınız bu evin zemin katı 4×11=44 metrekare olup ayrıca 4×4=16 metrekarelik küçük bir bahçesi de vardır. Görüleceği üzere ev ve bahçe birlikte arsa toplam alanı 60 metrekaredir.

Osmanlı şehirlerinde merkezi semtlerde arsalar umumiyetle bu ölçülerdeydi. Bununla birlikte ev iki katlı ve çıkmalı yapıldığında kullanım alanı 100-120 metrekarelere kadar büyüyordu. Bu optimum büyüklük aslında Türk Evi'nin bin yıllık uzun erimli birikiminin bir neticesi ortaya çıkmıştır. Günümüzde birine 60 metrekare arsa teklif etseniz kümes mi yapacağım diye kabul etmez. Ama eski şehirlerde arsa büyüklükleri böyleydi.

AVRUPA VE AMERİKA’DA MÜSTAKİL EV ORANI YÜZDE 90’LARA ÇIKIYOR

Diğer ülkelerde durum nasıl?

Avrupa ve Amerika'da müstakil ev oranları ülkelere göre yüzde 70-90 arasında değişiklik gösteriyor. 90'lı yıllarda Avrupa'da çalıştığım yıllarda bunu gözlemleme imkânım olmuştu. Amerika'da ise halkın ekserisi müstakil evlerde otururken sadece dar gelirliler çok katlı apartmanlarda oturuyor.

Amerika apartmanlar konusunda farklı tecrübeler yaşamış bir ülke. Bir örnek de bu ülkeden vereyim. 1954 yılında Missouri eyaleti St. Louise şehrinde Pruitt Igoe adlı toplu-konut sitesi yapılmıştı.

Ancak burada 15-20 yılda yaşananlar ve yarattığı olumsuzluklar nedeniyle tüm bloklar ortak bir kararla 1972'de dinamitlenerek yıkılmıştır.

Prut Igoe ve benzeri çok sayıda toplu-konut tecrübesi Amerika'yı sonraki yıllarda yeni konut tercihleri konusunda yönlendirici bir etkisi olmuştur.

AVRUPA’DA TOPLU KONUTLAR YIKILIYOR

Avrupa'da da benzer örnekler var mı, Avrupa’da durum nedir?

Elbette. Avrupa, endüstri devrimi ve onun neden olduğu göçler ve apartmanlaşmanın ortaya çıktığı ilk kıta.

Fakat Avrupa'da yıllar içerisinde şartlar değiştiği ve iyileştiği için 60'lı yıllarda İngiltere ve Fransa'da halkın konut tercihlerinin belirlenmesi yönünde çeşitli anket ve araştırmalar yapılmaya başlanıyor.

Anketlerde halkın müstakil evleri tercih etmesi üzerine birçok yerde toplu-konut blokları yıkılıyor ve yerine müstakil evler yapılıyor.

‘TÜRKİYE’DE NÜFUS YOĞUNLUĞU DAHA AZ’

Gelelim Türkiye’ye… Neden bu dönüşümü sağlayamıyoruz?

Ülkemizde müstakil ev konusuna itirazlar umumiyetle “arsa yetmez”, “maliyetli olur” gibi birkaç noktada toplanıyor.

Oysa ülkemiz müstakil evlerin yaygın olduğu Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında nüfus yoğunluğu en az olan ülkelerden biri. 10-15 yıl önce yaptığım tabloyu güncelleştirerek tekrar vereyim.

Almanya'nın nüfus yoğunluğu ülkemizden 2 kat, Hollanda'nın 4 kat daha fazla olmasına rağmen onlar müstakil ev yapmaya devam ederken biz hâlâ toplu-konutlar üretmeye devam ediyoruz. Burada konunun arazi meselesi olmadığını ifade etmekle yetinelim.

‘DEVLET ARSA ÜRETMEYE ODAKLANMALI’

Bir öneriniz var mı?

Öneride bulunmanın kimseye bir yararı olmasa da yine de diye birkaç şey söyleyebilirim. Bugün konut fiyatları malumunuz. 2+1 daireler 1-2 milyon, hatta bazı semtlerde 5-10 milyon lira.

Alt-orta gelirlilerin bu daireleri satın almaları mümkün değil. Detaylara girmeksizin uzun vadede çözüm önerim şudur.

Devlet konut üretiminden çıkmalı, sadece arsa ve altyapı üretmeye odaklanmalıdır. Arsalar üretildikçe önce evsiz, kiracı ve yeni evlenen çiftlere verilerek bu iş başlatılabilir.

’30-40 YILDA BAMBAŞKA BİR TÜRKİYE ŞEKİLLENİR’

Böylece 30-40 yıllık bir süreçte bambaşka bir Türkiye şekillenecektir. Ancak arsa mülkiyeti devlette kalmalı, halka sadece oturum hakkı verilmelidir. Yani arsa satılamamalıdır.

Halk kendi imkânlarıyla bu arsada kendi evini yapmalıdır. Bugünkü en kötü şartlarda bile birkaç yüz bin liraya mütevazı 1-2 katlı evler yapmak mümkündür.

‘YER TUTAN YURT TUTAR’

Son olarak ilave etmek istediğiniz bir şey var mı?

Son olarak geçmişte iyi anlatamadığım ya da yeterince vurgulayamadığım önemli bir ayrıntı daha var. O da şu. Ben müstakil ev meselesinde öncelikle “ev”i değil “yer”i önemsiyorum.

Konut meselesinde bir “yer”e yani bir arsaya sahip olmak “ev”in kendisinden daha önemlidir. Zira evler yıllar içinde eskir yıkılabilir, çürük yapıldıysa yine yıkılır, sonra tekrar tekrar yapılır.

Bunlar önemli değildir. Hiç bir bina zaten sonsuza kadar yaşayamaz. Ancak evler yıkılsa bile yer/arsa bâkidir. Ev “geçici olan”dır, yer “kalıcı olan”dır.

Ben kalıcı olanın daha önemli olduğunu düşünüyorum. Her ailenin bir eve değil bir yere sahip olması ayrıca ülkenin geleceği ve bağımsızlığı açısından hayati derecede önemlidir. Yer tutan yurt tutar.

Semiş Akşeker’den çarpıcı notlar: 

1955’TE BAŞLADI: 1955 yılında çıkartılan kat mülkiyeti kanunundan sonra ülkemiz büyük bir betonlaşma, tahrip, yıkım ve talan hadisesine sahne oldu..

İMAR PLANLARINDA RÜŞVET, YOLSUZLUK: İmar planlarının günlük hatta saatlik kararlarla değişebildiğini gördük, görüyoruz. Şeytanın bile aklına gelmeyecek oyunlarla bir takım plan tadilleri, yeşil alanların imara açılmaları, inşaat katsayılarının artırılması ile rüşvet ve yolsuzluk gibi birçok yeni ahlaksızlıklar ortaya çıktı.

ÖLÜM GÖSTERİLDİ, HASTALIĞA RAZI EDİLDİ: Kentsel dönüşümde, vatandaş gecekondularından her şeyin daha güzel olacağı vaadleriyle çıkarıldı, 11-12 katlı apartmanlardan birer daireye razı edildi. Tabiri caizse ölüm gösterilmiş, hastalığa razı edildi.

GECEKONDULAR DAHA BAŞARILI: Gecekondular az katlı, müstakil ve bahçeli oluşları, insani ölçekleri ile çok katlı apartmanlarla mukayese edilemeyecek derecede daha başarılı yapılardır. Devlet bu insanlar için yeni modern! apartmanlar yapmak yerine daha az masraflarla kendi evlerini yenilemelerine yardımcı olsa daha iyi olmaz mı?

DEPREM VE APARTMAN, ATEŞLE BARUT GİBİ: Türkiye, Japonya ve İran’dan sonra en çok deprem olan 3. ülkedir. Deprem ve apartman ateşle barut gibidir.

MÜSTAKİL EVLERİN KAPLAYACAĞI ALAN YÜZDE 0,5:  2011 verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 17.5 milyon aile yaşamaktadır. Her aile için şehir merkezlerinde yaklaşık 100 metrekare ve merkezden uzaklaştıkça 300 metrekare parseller ayrıldığını düşünülerek hesaplandığında 3 bin 500 kilometrekare eder. Bu 779 bin kilometrekarelik Türkiye arazisinin yüzde yarımı kadardır.

ÇİMENTO MALİYETİNİN YÜZDE 55’İ ENERJİ: Ülkemizde inşaatların büyük bir kısmı yanlış bir tercihle betonarme yapılmaktadır. Beton ve çimento üretimi küresel iklim değişiminde ciddi pay sahibidir. Önümüzdeki birkaç sene içinde Avrupa’da evler tamamen karbonsuz malzemelerle üretilmeye başlanacaktır.

Editör: Emlak Zirvesi